MURAT ÇALIKOĞLU http://muratcalikoglu.com/?hl=tr tr 20 Büyük İstanbul Depremi'ne Ne Kadar Hazırız? http://muratcalikoglu.com//buyuk-istanbul-depremine-ne-kadar-haziriz?.html

Dün öğle saatlerinde paylaştığım ve endişelerimi dile getirdiğim yazımdan yaklaşık 1.5 saat sonra gerçekleşen depremden sonra bu yazıyı yazma ihtiyacı duydum. Biri Avcılar diğeri Sarıyer olmak üzere iki ilçedeki caminin minaresinin yıkılması ve İstanbul'un çeşitli bölgelerinde meydana gelen yapısal hasarlar insanlarda soru işareti uyandırdı. "Daha büyük bir depreme ne kadar hazırız?"

Öncelikle, blog yazılarımdan bir tanesinde belirttiğim gibi depremin şiddeti ve meydana getireceği hasarlar, yapının deprem merkezine ve fay hattına uzaklık, zemin yapısı ve üzerindeki yapının durumuna ve konumuna göre farklılık gösterebilir. Yani sabit bir deprem büyüklüğü, farklı noktalarda farklı ivme ve şiddet derecelerine sebebiyet verebilmektedir.

Kentleşmenin artması ve çevremizdeki binaların çoğalması sebebiyle vatandaşlarımızın afet durumunda nerede toplanacakları konusunda endişeye düşmesine hak vermek lazım. Çoğu bölgede afet durumunda toplanma alanını gösteren tabelalar apartmanların duvarlarına asılmış durumda. En azından kendi çevremde gördüğüm kadarıyla. Fakat, İstanbul'un nüfusu baz alındığında bu alanların yetip yetmediği detaylı bir şekilde araştırılmalıdır. Toplanma alanlarının seçiminde, yıkılması durumunda çevresindekilere zarar verebilecek yapılara yakın kısımların seçilmesinden uzak durulmalıdır. İnsanları paniğe sürükleyen sebeplerden birinin bu olduğu kanaatindeyim. 

En üzücüsü ise 17 Ağustos 1999 depreminin üzerinden 20 yıl geçmesine rağmen, bu büyüklükteki bir depremin bile iletişimi koparması olmuştur. Hiçbir operatör aracılığı ile iletişim sağlanamamıştır. İnternet olmasa kimse kimseden haber alamayacaktı-ki bir süre internet dahi cevap vermedi. Zaten depremin yarattığı panik bir kenara dursun, haberleşememenin verdiği panik de eklenince karmaşa yaşanması kaçınılmaz olmuştur. Belki kimse zarar görmemiş zayiat verilmemiş olabilir (1 ölü 8 yaralı dışında). Ancak, bu demek değildir ki beklenen büyük depremde de böyle olacak. Eğer gerekli önlemler alınmaz ve bu depremden gerekli dersler çıkarılmazsa, olası Büyük İstanbul Depremi'nde büyük zayiatlar kaçınılmaz olacaktır.

Yazımın başında belirttiğim sorunun cevabı aslında gayet açık. Yeterince hazır değiliz. Ama olmalıyız. Olmak zorundayız. Bunun için de gerekli çalışmaların ve bilgilendirmelerin yapılması gerekmektedir. Gerekirse bu konuda eğitimlerin verilmesi çok elzem bir durum haline gelmiştir. Deprem bilincinin topluma aşılanması gerekmektedir. Bir önceki yazımda anlattığım durumu şu an yaşamaktayız. Çevremizdeki yapıların olası daha büyük bir depreme ne kadar dayanıklı olduğu vatandaşlarımız tarafından sorulmaya başlanmıştır. Bu soru işaretlerini ancak güçlendirmeye ihtiyaç duyan yapıları gerektiği gibi güçlendirerek ve yeni yapılacak yapıları ise yönetmeliğine uygun, malzemeden ve masraftan kaçınmayarak gerektiği şekilde inşa ederek kaldırmaya çalışılmalıdır. Üniversiteler ve enstitülerce yapılan açıklamaları dikkate almalı, olası Büyük İstanbul Depremi için hazırlıkları hızlandırmalı ve gereken önlemleri bir an önce almaya başlamalıyız. AFAD ve Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü, Gezici Deprem Simülasyon Tırı aracılığı ile bu bilinci aşılamaya çalışmaktadır. Yine, birçok sivil toplum kuruluşları bu bilinci aşılamak için konferanslar düzenlemektedir. Bu bilinci aşılamak için gösterilen çabalar gözardı edilmemelidir. Aksine, daha da yaygınlaştırmak için temelden eğitime destek verilmelidir. 

Deprem gerçeğini görmezden gelemeyiz ve ondan kaçamayız ama etkilerinden korunabiliriz. Bunun için de çok geçmeden gerekli önlemleri almalıyız. Bunu yapmak da bizim elimizde. 

Okuduğunuz için teşekkürler. 

Sağlıcakla kalın.

Fri, 27 Sep 2019 16:29:00
Deprem ile Çernobil Etkisi http://muratcalikoglu.com//deprem-ile-cernobil-etkisi.html

Çernobil dizisini izleyen şimdiki yazacaklarımda ne anlatmak istediğimi net bir şekilde anlayacaktır. İzlemeyenlere ise şiddetler izlemesini tavsiye ederim. Bir ihmalkarlığın, vurdumduymazlığın, çıkar ilişkisinin ve koltuk sevdasının yol açtığı bir facianın üzerinden 33 sene geçti. Ama etkileri halen devam etmekte. Çünkü, kilometrekarelerce alanın etkilendiği bu kaza sonucu açığa çıkan radyasyonun yarattığı hasarların tamamıyla ortadan kalkması için yaklaşık 50.000 yıl gerekmekte. Birkaç kişinin hırsı ve ihmalkarlığı yüzünden meydana gelen kaza sonucu oluşan hasarı kaldırmak için 50.000 yıl. Dile kolay. Ülkemizi dahi etkisi altına almış olan bu kaza sebebiyle Amerika Birleşik Devletleri (ABD), Federal Sağlık Kanunu gereğince 1980-1996 yılları arasında Türkiye'de 5 ay geçiren kişilerden kan alma yasağı getirmiştir. Sovyetler Birliği'nin bu kazayı örtbas etmek istemesi, gizli tutması ve etkilerinin kontrol altında olduğu yalanını öne sürmesi üzerine kazanın yıkıcı etkileri yayılmıştır. Yardım alınırken bile asıl değerlerin oldukça altında gösterilen radyasyon değerleri ise alınan yardımların başarısız sonuçlanmasına sebep olmuştur. Ölü sayısının net bilinmemesinin sebebi ise radyasyona mağruz kalan kişilerin ölüm süresinin belirsizliği. Santraldaki patlama anında ölenler ile çevresinde radyasyona mağruz kalan kişilerin ölüm süreleri, mağruz kaldıkları radyasyonun değerlerinin değişkenlik göstermesi ve insan bünyesinin kaldırabileceği değeri geçme derecesi ile değişkenlik göstermektedir. Santraldeki patlama anında ölenlerin ardından yangın bahanesi ile çağırılan koruyucu kıyafetsiz itfaiyecilerin yangını söndürme çabası sırasında radyasyona mağruz kalıp haftalar ve aylar sonra sancılı bir şekilde ölmesi ise durumun ehemiyetini göstermiştir. Daha detayına inmeyi isterim fakat asıl bahsetmek istediğim konu bu değil. Bu konunun detayını öğrenmeniz için Chernobyl dizisini konunun ehemmiyetini anlamanız ve gerçeklerin olduğu gibi anlatılması sebebiyle izlemenizi tavsiye ediyorum. Olayların gerçekten göründüğü gibi olmadığının, devletin nasıl iç ilişkilere karıştığının ve bunun ne kadar kötü sonuçlar doğuracağının kanıtını gösteriyor. 

Asıl bahsetmek istediğim konu ise gündemimizde olan Büyük İstanbul Depremi. Ne zaman, nerede ve nasıl olacak? Herkesin dilinde bu soru var. Evet deprem bir gün olacak ve oldukça büyük bir büyüklüğe sahip olacak. Ama asıl önem vermemiz gereken, bu deprem olduğunda alacağımız hasarlar, yitireceğimiz canlar. Bunların önüne geçmeliyiz. Çok eskiye gitmeyelim. Yakın zamanda Japonya'da meydana gelen büyük bir depremde can kaybı yaşanmamıştı. Bu konuyla Çernobil'in ne alakası var diyebilirsiniz. Ama çok alakası var. Şöyle ki, İstanbul'da kentleşme aşırı derecede hızlı bir şekilde büyümekte. Büyük ve önemli yapılar inşa edilmekte. Bu yapıların yanı sıra eski ve tarihi eser niteliği taşıyan, yapımının üzerinden 40-50 yıl geçmiş yapılar da mevcut. Gerekli önlemler alınmadığında olası büyük depremin ülkemiz üzerinde yapacağı etkiyi hayal bile etmek istemiyorum. Çernobil ile alakası ise yönetimin alacağı önlemler ve öneminin üzerinde durma tutumu. Depremin yaratacağı etkiyi minimize etmek için yeterli gücümüz yoksa Çernobil'deki gibi diğer ülkelerden yardım istememek, olayı örtbas etmek, olduğundan farklı göstermek, gizli tutmak vs. gibi tutumlarla yaklaşılırsa bu depremin de bir faciaya dönüşmesi kaçınılmaz olur. Sadece İstanbul değil, tüm Türkiye bir deprem bölgesi ve ülkemizin diğer ülkeler için önemini herkes bilmekte. 

Konunun önemini anlatmak için şöyle detaylar vermekte fayda var. Yapılar inşa edilirken projelerine, prosedürlere ve yönetmeliklere uygun bir şekilde yapılmalıdır. Uygun yapılmayan yapılara izin verilmemelidir. Projelerinde yönetmeliklere uygun üretilip üretilmediği kontrol edilmelidir. Bir kontrol mercii her zaman bulunmalıdır. Ama bu mercii de görevini kötüye kullanma eğiliminde bulunmamalıdır. Demek istediğimi siz anladınız. Eski yapılar güçlendirme gerekiyorsa güçlendirilmeli. Masraftan kaçınılmamalı. "Şu malzeme çok pahalı şu ucuzundan kullanalım" diyerek yapıyı olması gerektiğinden güçsüz hale getirmeyelim. "Bunu uygulaması zor" deyip kendi kafasına göre iş yapanları uyaralım. Gerekirse eğitime tabii tutalım. Unutmayalım ki, Japonya'daki 8.9 büyüklüğünde olan depremden sonra hasar gören nükleer santralden sızan radyasyonun yarattığı tehlikeyi hatırlayalım. Reaktör hasar almamış olmasına rağmen normalin 1000 katı radyasyon sızıntısı meydana gelmişti. Hiçbir zaman başımıza gelmez demeyelim. Gerekli önlemlerimizi alalım. Gereken masraflardan kaçınırsak sonrasında oluşacak masrafların altından kalkmak hayli zorlaşır. 

Çernobil faciası sonrası inşa edilen koruma kabuğunun maliyeti 2.15 milyar euro olarak belirtildi. Zamanında gerekli önlemler alınsaydı ve test aşamalarında oluşan problemler ihmal edilmeseydi sizce bu masrafa gerek kalacak mıydı? Unutmayın, 1 musibet 1000 nasihattan iyidir.-Tabi bu musibetin sonucu bir hayli ağır olmuş olsa da- Umarım bu atasözünü kullanmamıza gerek kalmaz. 

Okuduğunuz için teşekkür ederim. 

Sağlıcakla kalın.

Thu, 26 Sep 2019 12:23:00
Depremin Büyüklüğü ile Şiddeti Arasındaki Kavram Farkları http://muratcalikoglu.com//depremin-buyuklugu-ile-siddeti-arasindaki-kavram-farklari.html

Günümüzde meydana gelen depremlerin büyüklüklerini bazı yayınlar "şiddet" olarak lanse etmektedirler. Ancak, büyüklük ile şiddet kavramları birbirinden ayrılmalıdır. Büyüklük, deprem sırasında açığa çıkan enerjiyi tanımlamak için kullanılır ve çoğunlukla "Richter ölçeği (ML)" kullanılmaktadır. Bazı yayınlarda "Moment Magnitüdü (Mw)" olarak da gösterilmektedir. ML ile Mw arasında matematiksel bir bağıntı vardır. Bu bağıntı, depremin büyüklüğüne göre değişiklik göstermektedir. Örneğin; Richter ölçeğinde 6.0 ve daha düşük büyüklükteki depremlerin Moment Magnitüdü, Richter ölçeğine eşdeğerdir. Daha büyük depremlerde orantılı olarak değişiklik gösterir.  Depremin şiddeti ise, depremin yeryüzündeki etkisini belirtmek için kullanılır ve bölgeden bölgeye değişir. Depremin şiddetini tanımlamak için günümüzde “Mercalli Cetveli (MM)” ve “Medvedev-Sponheur-Karnik (MSK)”  şiddet cetvelleri kullanılmaktadır. Bu cetveller romen rakamlarıya XII şiddet derecesini kapsamaktadır. "Deprem Şiddet Cetvelleri" yeryüzündeki canlı ve cansız herşeyin depreme karşı verdiği tepkiyi değerlendirir. Genellikle, şiddeti V ve daha küçük olan depremler genellikle yapıda hasar meydana getirmezler. Şiddeti V ile XII arası olan depremler büyük ölçüde hissedilebilir ve yapıda hasar meydana getirebilecek büyüklüklteki depremlerdir.

Depremin büyüklüğü ve şiddeti arasındaki ampirik bağıntı aşağıdaki tabloda verilmiştir.

Büyüklük (Magnitüd) Şiddet Tanım
2.5 I Belli belirsiz bir şeydir. İnsanların hissedemezler ancak çok hassas aletler tarafından kaydedilir.
3.0 II İstirahat edenler (oturan, yatan) ve yüksek yapıların üst katlarındaki bazı kimseler tarafından hissedilir.
3.5 III Ev içinde ve özellikle yapıların üst katlarında olanlarca çok iyi hissedilir. Duran otomobiller hafifçe sallanabilir. 
4.0 IV Gündüz bina içinde bulunanlardan pek çok kimse hissedebilir. Gece uyuyanları uyandırabilir. 
4.5 V Hemen hemen herkes tarafından hissedilir. Uykudan uyandırır. Sıvalar çatlayabilir. 
5.1 VI Herkes tarafından hissedilir. Ağır möbleler yerinden oynar. Bacalar devrilebilir. 
5.6 VII İnsanlar ayakta durmakta zorluk çekerler. İyi yapılmamış taş, tuğla ve kerpiç yapılarda önemli hasar ve yıkıntı olabilir. Bacalar tamamen yıkılır.
6.2 VIII İyi yapılmamış taş, tuğla ve kerpiç yapılarda ağır hasar veya tamamen yıkılma, taşıyıcı sistemlerde çatlaklar olabilir. Arazide kum fışkırmaları, çatlaklar olur. Kayalar düşer ve heyelanlar olabilir.
6.6 IX Yığma kagir yapılar yıkılır veya çok ağır hasar görür. Betonarme yapılarda taşıyıcı sistemde mafsallaşma başlar. Donatıyı örten beton kabuk düşer. Yerde büyük yarık ve çatlaklar oluşur. 
7.3 X İyi yapılmamış ahşap, karkas, betonarme yapılarda çok ağır hasar veya kırılma görülür. Demiryolu rayları bükülür. Çamur ve kum akmaları görülür.
7.8 XI Pek az yapı ayakta kalır. Köprüler harap olur. Yer kaymaları önemli ölçülere ulaşır. 
8.4 XII Araziden depremin sarsıntı dalgalarının geçişi görülür, eşyalar ve cisimler havaya fırlar. İnsan eliyle yapılmış tüm yapılar yıkılır ve arazinin topografyası değişir.

 

Daha detaylı bilgi için: http://www.deprem.gov.tr / http://www.koeri.boun.edu.tr / http://www.afad.gov.tr

Sat, 14 Oct 2017 16:11:00
Deprem Hakkında Bilinmesi Gerekenler http://muratcalikoglu.com//deprem-hakkinda-bilinmesi-gerekenler.html

BOĞAZİÇİ ÜNİVERSİTESİ KANDİLLİ RASATHANESİ VE DEPREM ARAŞTIRMA ENSTİTÜSÜ; DEPREM HAKKINDA BİLMEK İSTEDİKLERİNIZİ ŞU ŞEKILDE SIRALAMAKTADIR:

 

 

1. BÜYÜKLÜK (MAGNİTÜD) NEDİR?

 

Deprem, yerkabuğunun gerilme etkisi sonuncu, belirli bir derinlikte kırılması olarak tanımlanabilir. Depremin büyüklüğü ise kırılan yüzeyin büyüklüğünü ve dolayısıyla ortaya çıkan enerjinin düzeyini belirten bir ölçüdür. Örneğin M=2.0 büyüklüğünde bir deprem, yeryüzünün derinliklerinde yaklaşık bir futbol sahası büyüklüğünde bir kırığın meydana geldiğini gösterir. Büyüklük bir birim artarsa, yani 3.0 büyüklüğünde bir deprem oluşmuş ise, yaklaşık 10 futbol sahasına eşit bir alanın kırılmış olduğu anlaşılır.

Gerçekte, depremin büyüklüğü sadece kırılan yüzeyin alanı ile oranlı değildir. Büyüklüğü etkileyen iki etmen daha vardır: atim ve berklik (rijidite). Atim, kırılan yüzeyin iki tarafında kalan kayaçların birbirlerine göre bağlı olarak ne kadar yer değiştirdiğini belirtir. Berklik ise, kırılan kayaçların sertliğine bağlı bir parametredir. Ancak depremin meydana geldiği derinliklerde genelde berklik değeri hemen hemen hep aynidir ve sabit kabul edilebilir. Atim değerinin ise genelde kırılan yüzeyin büyüklüğüne hep orantılı olduğu gözlenmiştir. Bu nedenle, büyüklüğün bilinmesi için sadece kırılan alanın yüzölçümünün tahmin edilmesi yeterli sayılabilir.

 

BÜYÜKLÜK NASIL ÖLÇÜLÜR?

 

 

Depremi oluşturan kirik genelde yer kabuğunun derinliklerindedir, ancak büyük depremlerde yer yüzeyine kadar ulaşır ve bizim fay kırığı dediğimiz yüzey kırıklarını oluşturur. Bir deprem olduğunda, derinlerde oluşan kırığı doğrudan gözle görmek mümkün olmadığından, onun yüzölçümünü dolaylı olarak tahmin etmek zorunda kalırız. Bir başka deyişle deprem kırığını kendisini görmesek de, onun ortaya çıkardığı etkileri inceleyerek büyüklüğü hakkında bir fikir edinebiliriz.

Buna örnek olarak, birisinin bir havuza taş attığını, ancak bizim taşın büyüklüğünü bilmediğimizi kabul edelim. Taşın havuza düşerken çıkardığı sesi dinleyerek veya havuzda oluşan dalgalanmaların boyutuna bakarak taşın küçük mü, yoksa büyük bir taş mı olduğunu tahmin edebiliriz. Depremin büyüklüğünü kestirmek de tamamen buna benzer bir süreçtir. Deprem de, yerkabuğu içerisinde havuzdaki suya benzer şekilde dalgalanmalar oluşturur.

Yerkabuğunda oluşan dalgalanmaları ölçmek için sismometre dediğimiz aygıtlar kullanılır. Hangi yöntem kullanılırsa kullanılsın, büyüklük hesaplanırken, depremin merkezinin doğru bir şekilde belirlenmiş olması esastır. Havuza atılan tas örneğine dönecek olursak, su üzerinde oluşan dalgaların genliği, kaynak noktasından uzaklaştıkça yavaş yavaş azalır. Bu nedenle, dalgalanmaların genliğini yorumlarken onun ne kadar uzak bir mesafeden geliyor olduğunu bilmek şarttır. Göz önünde tutulması gereken önemli bir nokta, yerkabuğunun hiçbir zaman havuzun suyu gibi yalın bir yapıya sahip olmaması, katmanlar, kıvrımlar, vb içeren çok karmaşık bir dokuya sahip olmasıdır. Bu nedenle depremle oluşan yerkabuğu dalgalanmaları yayıldığı yöne bağlı olarak çok farklı değişimlere uğrayabilir. Olası bu bozulmalar göz önüne alınarak, büyüklüğü belirlemek için çoğu zaman tek bir sismometrenin sonuçları ile yetinilmez. Depremi farklı yönlerden ve farklı uzaklıklardan izleyebilmiş birçok simometre ölçümünün ortalaması alınarak daha güvenli bir sonuç elde edilir.

 

Neden birden fazla Deprem Büyüklüğü tanımı vardır? Yukarıda değinildiği gibi depremin büyüklüğünü belirlemek dolaylı biçimde yapıldığı için pek de kolay değildir. Üstelik deprem büyüklüğünü belirlerken, tüm ölçek için tek bir yöntemin kullanılması maalesef mümkün değildir. Belirli bir yöntem belirli bir büyüklük aralığında ve belirli bir uzaklıktaki depremler için geçerliyken, daha büyük veya daha uzak depremler için daha farklı yöntemler kullanmak gerekir.

Yukarıda değinildiği gibi depremin büyüklüğünü belirlemek dolaylı biçimde yapıldığı için pek de kolay değildir. Üstelik deprem büyüklüğünü belirlerken, tüm ölçek için tek bir yöntemin kullanılması maalesef mümkün değildir. Belirli bir yöntem belirli bir büyüklük aralığında ve belirli bir uzaklıktaki depremler için geçerliyken, daha büyük veya daha uzak depremler için daha farklı yöntemler kullanmak gerekir.

Buna örnek olarak, depremin büyüklüğünü belirlemeyi bir insanin yaşını belirlemeye benzetebiliriz. Yirmi yaşından daha küçüklerin yaşını tahmin etmek için o kişinin boyuna bakmak yeterli sayılabilir. Ancak yirmi yaşının üzerindekilerde boy fazla değişmeyeceğine göre, yaşı anlamak için daha farklı bir özelliğe, mesela saçların kırlaşmasına veya ciltde oluşan kırışıklıklara bakarak bir tahmin yapmak zorunda kalırız. Benzer şekilde, deprem büyüklüğünü belirlerken de, bulunduğumuz uzaklığa ve depremin büyüklüğüne göre farklı farklı yöntemlere başvurmak zorunda kalırız. Hatta bu farklı yöntemlerin ayni depreme uyguladığı takdirde, farklı değerler elde etme olasılığı da vardır. Ancak en güvenli olanı, o büyüklük ve uzaklık için en uygun olan yöntemin verdiği sonuçtur.

 

Büyüklüğü ölçmek için kaç tane yöntem vardır? Bunlar nelerdir?

 

Süreye Bağlı Büyüklük (Md): Daha büyük bir depremin, sismometre üzerinde daha uzun bir süre için salınımlara yol açacağı ilkesinden hareket edilir. Depremin, sismometre üzerinde ne kadar uzun süreli bir titreşim oluşturduğu ölçülür ve deprem merkezinin uzaklığı ile ölçeklenir. Bu yöntem küçük (M<5.0) ve yakin (Uzaklık<300 km) depremler için kullanılır.

Daha büyük bir depremin, sismometre üzerinde daha uzun bir süre için salınımlara yol açacağı ilkesinden hareket edilir. Depremin, sismometre üzerinde ne kadar uzun süreli bir titreşim oluşturduğu ölçülür ve deprem merkezinin uzaklığı ile ölçeklenir. Bu yöntem küçük (M<5.0) ve yakin (Uzaklık<300 km) depremler için kullanılır.

 


Yerel (Lokal) Büyüklük (Ml): Bu yöntem 1935'da Richter tarafından depremleri ölçmek için önerilen ilk yöntemdir. Bu yöntem, havuza atılan taş örneğine dönecek olursak, taşın suya çarparken oluşturduğu ses dalgalarının suyun içerisine yerleştirilmiş bir mikrofon ile dinlenmesine benzetilebilir. Ses kayıdında oluşan en yüksek genlik değeri, uzaklık ile ölçeklenerek taşın büyüklüğü hakkında bilgi verecektir. Depremin büyüklüğünü kestirirken de aynı ilke uygulanır. Bu yöntem de görece küçük (büyüklüğü 6.0'dan az) ve yakin (uzaklığı 700 km'den az) depremler için kullanılır. Doğru değerlerin bulunması için sismometrelerin çok iyi kalibre edilmiş olması esastır.

 

,
Yüzey Dalgası Büyüklüğü (Ms): 
Bu yöntem ilk iki yöntemin yetersiz kaldığı büyük depremleri (M>6.0) ölçmek için geliştirilmiştir. Havuz örneğine geri dönecek olursak, suyun yüzeyinde oluşan ve halkalar seklinde merkezden çevreye yayılan dalgaların en yüksek genliğinin ölçülmesi esasına dayanır. Bu tür dalgalar yeryüzünde kaynaktan çok uzak mesafelere yayılabilirler. Diğer yöntemlerin aksine bu yöntemin güvenilirliği uzak mesafeden yapılan ölçümlerde daha da artar.

 

Cisim Dalgası Büyüklüğü (Mb): Bu yöntem Yüzey Dalgası yöntemine benzer, tek farkı yüzeyden yayılan dalgalar yerine derinliklerde ilerleyen dalgaların kullanılmasıdır. Havuz örneğine dönersek, taşın suya çarpması ile oluşan ses dalgaları (akustik dalga) suyun içerisinde uzak mesafelere yayılabilir. Bu ses dalgalarının bir mikrofon ile dinlenebilir ve ulaştığı en yüksek genlik taşın büyüklüğü konusunda bilgi verir. Deprem için de durum benzerdir. Ancak yerkabuğu içerisinde sadece ses dalgası değil, kesme dalgası adi verilen bir başka dalga türü de üretilir. Bu iki dalga türünün tümüne Cisim Dalgaları adi verilir. Sismometreler, mikrofondan farklı olarak her iki dalga türünü (Cisim Dalgaları) de kaydedebilir.

Bu yöntem Yüzey Dalgası yöntemine benzer, tek farkı yüzeyden yayılan dalgalar yerine derinliklerde ilerleyen dalgaların kullanılmasıdır. Havuz örneğine dönersek, taşın suya çarpması ile oluşan ses dalgaları (akustik dalga) suyun içerisinde uzak mesafelere yayılabilir. Bu ses dalgalarının bir mikrofon ile dinlenebilir ve ulaştığı en yüksek genlik taşın büyüklüğü konusunda bilgi verir. Deprem için de durum benzerdir. Ancak yerkabuğu içerisinde sadece ses dalgası değil, kesme dalgası adi verilen bir başka dalga türü de üretilir. Bu iki dalga türünün tümüne Cisim Dalgaları adi verilir. Sismometreler, mikrofondan farklı olarak her iki dalga türünü (Cisim Dalgaları) de kaydedebilir.

 

Moment Büyüklüğü (Mw): Bu büyüklük türü, diğerlerine göre en güvenilir olanıdır. Bilim dünyasında, eğer bir deprem için moment büyüklüğü hesaplanabilmişse, diğer büyüklük türlerine gerek kalmadığı düşünülür. Belirleme açısından hepsinden çok daha karmaşıktır. Esas olarak depremin oluşumunun matematiksel bir modelinin yapılmasına karşılık gelir. Bir araştırıcının gerçekleştirebileceği bilimsel bir çalışma süreci ile hesaplanabilir ve bu yüzden hesaplamaların belirli bir zaman alması kaçınılmazdır. Otomatik olarak uygulamaya konulabilinesi ise zordur, dünyada sayılı birkaç gözlemevinde, sadece belirli bir büyüklüğün üzerindeki depremler için rutin olarak hesaplanmaktadır. Uygulamada, sadece belli bir büyüklüğün üzerindeki depremler için (M>4.0) Moment Büyüklüğü hesaplanabilir.

Bu büyüklük türü, diğerlerine göre en güvenilir olanıdır. Bilim dünyasında, eğer bir deprem için moment büyüklüğü hesaplanabilmişse, diğer büyüklük türlerine gerek kalmadığı düşünülür. Belirleme açısından hepsinden çok daha karmaşıktır. Esas olarak depremin oluşumunun matematiksel bir modelinin yapılmasına karşılık gelir. Bir araştırıcının gerçekleştirebileceği bilimsel bir çalışma süreci ile hesaplanabilir ve bu yüzden hesaplamaların belirli bir zaman alması kaçınılmazdır. Otomatik olarak uygulamaya konulabilinesi ise zordur, dünyada sayılı birkaç gözlemevinde, sadece belirli bir büyüklüğün üzerindeki depremler için rutin olarak hesaplanmaktadır. Uygulamada, sadece belli bir büyüklüğün üzerindeki depremler için (M>4.0) Moment Büyüklüğü hesaplanabilir.

 

2. BİR YÖREDE DEPREM AKTİVİTESİNİN ARTMASI NE İFADE EDER?; DEPREM FIRTINALARI, ÖNCÜ ve ARTÇI DEPREMLER

 

Bir deprem fırtınası, ufak bir bölgede, genellikle birkaç gün ile birkaç hafta arasındaki bir süre içinde meydana gelen çok sayıdaki depremden oluşur. Bir fırtına oluşturan deprem gurubunda hiçbir deprem, büyüklük bakımından, diğerlerine göre, belirgin olarak, ön plana çıkmaz. Deprem fırtınalarının bir ana deprem ile bir ilişkisi de yoktur. Deprem fırtınalarının, çoğunlukla, küçük ve orta büyüklüklerdeki depremlerin meydana geldiği derinliklerde, kayaların içindeki kırık, çatlak gibi gözeneklerde yer alan akışkanların çevrelerine uyguladıkları basıncın artması sonucu meydana geldikleri gözlenmektedir.

Deprem fırtınaları, oluşacak bir ana depremin mutlak bir habercisi olarak kabul edilmemelidir. Nitekim Türkiye'nin birçok yöresinde bu tanıma uygun geçici deprem aktiviteleri gözlenmekte ve belirli bir süre sonra da bunlar kaybolmaktadır. Bu aktiviteler yakın yerleşim alanlarında hissedildiği takdirde, bir öncü aktivite olup olmadığı konusunda şüphe ve söylentilerin ortaya atılmasına yol açmakta ve haklı olarak o yörede yaşayanları tedirgin etmektedir. Ancak herhangi bir deprem yoğunlaşmasının, bir öncü aktivite mi, yoksa bir süre sonra kaybolacak geçici bir deprem fırtınası mı olduğunu belirlemek çok zordur. Genel olarak bakıldığından jeo-termal bir alanda oluşan, baskın bir kırılma yönü ve türüne sahip olmayan, daha önceden belirlenmiş aktif bir fay hattı üzerinde olmadığı bilinen yoğunlaşmaların, geçici bir aktivite olma olasılığı daha yüksektir.

Deprem fırtınalarından tamamen farklı bir tür olan öncü ve artçı depremler ise, kendilerinden belirgin olarak daha büyük olan bir ana deprem ile zaman ve yer bakımından sıkı bir ilişkiye sahiptir. Hemen hemen her büyük bir depremin ardından, mutlaka bir artçı deprem aktivitesi ortaya çıkmışsa da, öncü depremler çok daha seyrek olarak gözlenmiştir. Türkiye'deki örneklerden yola çıkılacak olursa, özellikle normal atımlı faylanma içeren büyük depremlerin bazılarında (örn. 1995 Dinar Depremi), yörede 'öncü aktivite' olarak nitelendirilebilecek deprem yoğunlaşmaları gözlenmiştir. Ancak bu gözlemleri genellemek zordur. Nitekim 2001 - 2003 yılları arasında Denizli, Milas-Güllük, Kula-Sığacık gibi yörelerde aktivitenin zaman zaman arttığı görülmüş, ancak hiçbirisinin ardından (bugüne kadar) büyük bir deprem izlenmemiştir. Yanal atılımlı büyük depremlerde öncü deprem aktivitesi örnekleri daha da az gözlenmiştir.

Öncü deprem etkinliği, zaman zaman 'öncü deprem fırtınası' olarak da adlandırılır. Bu tür depremlerin oluşumunda da yüksek gözenek basıncının rol aldığına inanılmaktadır; ancak, oluşumları için düşünülen mekanizma olağan deprem fırtınalarınınkinden farklıdır. Deprem fırtınaları arasında 'öncü' ayırımı yapma girişiminde bulunabilmek için, bu fırtınaların, çeşitli jeolojik özellikleri nedeniyle, önceden, aday olarak belirlenmiş yerlerde meydana gelmeleri ve fırtınadaki depremlerin sayı-büyüklük ilişkilerinin ayrıntılı olarak incelenebilmiş olması asgari zorunluluktur. Gelecekte, bilimsel araştırmaların gelişmesi ile birlikte, öncü deprem fırtınaları belki de büyük bir depremin önceden kestirilmesinde potansiyel bir ipucu olarak düşünülecektir. Ancak, günümüz bilgi ve teknolojileri ile bunu belirlemek şimdilik imkânsızdır.

 

3. BİR DEPREM BİR BASKA DEPREMİ TETİKLEYEBİLİR Mİ?

 

Büyük depremlerin, bir başka büyük bir depremi tetikleyip tetiklemeyeceği sorusu bilim dünyasında güncel bir tartışma konusudur. Büyük bir depremin, yakın çevresinde daha küçük depremleri tetiklediği kuşkuya yer bırakmayan bir gerçektir ve biz bu depremlere artçı depremler adini veririz. Ancak daha uzak mesafeler söz konusu olunca, örneğin 500 km'den daha uzak mesafeler söz konusu olduğunda, bu tetikleme etkisinin geçerli olup olmadığı konusu bugün için tartışmalıdır.

Geçmişteki örneklere bakıldığında, bu şekilde tetiklenmiş olabileceği ileri sürülen depremlerin sayısı çok azdır ve bu örnekler bile bilim dünyasının bir bölümü tarafından tetiklenmiş deprem olarak kabul edilmemektedir. Örneğin İzmit depreminden 3 ay sonra yakın bir çevrede oluşan Düzce depreminin, bir tetiklenme etkisi taşıdığı yönünde genel bir kani oluşmuştur. Ancak, İzmit depreminden yaklaşık bir ay sonra oluşan Atina depreminin tetikleme etkisi altında gelişip gelişmediği halen bir tartışma konusudur. Bu büyük depremlerin yanı sıra, İzmit depremi sonrasında, Yunanistan'ın genelinde büyüklüğü 3.5 civarında çok sayıda depremin tetiklenmiş olduğuna yönelik gözlemler de ileri sürülmüştür.

Gerilme alanlarına yönelik hesaplamalara bakıldığında, çok uzak mesafelerde depremlerin tetiklenmesi olasılığı çok azdır. Uzak bir depremin (>1000 km) yaratacağı ekstra gerilim çok küçüktür ve genelde gel-git mekanizmalarının her gün yarattığı gerilim değişiminin bile altında kalmaktadır. Bununla beraber, çok seyrek sayıda da olsa, uzaktan tetiklenmiş olduğu kabul görmüş olan örnekler de vardır ( örn. Landers ve Little Skull Mountain deprem çifti, 1992 - California, ABD). Bu tür uzaktan tetikleme ilişkilerinin varlığı, en azından istatiksel anlamda doğrulanmışsa da, oluşum mekanizmasının kesin olarak anlaşılamadığını söylemek mümkündür.

Özet olarak denilebilir ki: büyük bir depremin uzaklarda yeni depremleri tetikleme olasılığı vardır; ancak, bu olasılık yüksek değildir ve olası bir tetiklenmenin yerini, günümüzdeki bilgilerimizle, bilimsel bir yaklaşım ile belirleme aşamasına henüz ulaşılamamıştır.

Tue, 04 Jul 2017 19:15:00